Gölyazı, ismini hep duymuştum, hatta internette yer alan meşhur ada ve içerisinde ki evlerle gerçekten burası Türkiye’de mi dedirtmişti. Dahası bu yerin, memleketim Bursa’da olduğunu öğrendiğimde bir şok daha geçirmiştim. Ama dostlar artık şoktan çıkma vakti… Sanırım Bursa’da gezdiğim yerler içerisinde en çok keyif aldığım yerlerden biri, belki de en iyisi. Şimdiden uyarıyorum sayfanın geç yüklenmesi teknik bir problem değil bilakis yükledim 80 küsur fotoğrafın verdiği keyifli bir yüktür…
Vakit kaybetmeden Gölyazı’nın güzelliklerini tanıtmaya başlayalım, ilk olarak Gölyazı, Bursa’nın neresinde kalıyor onu size söyleyeyim, Gölyazı, Uluabat Gölü içerisinde bulunan bir yarımadadır, Bursa Kent Meydanından Gölyazı merkez 40 km tutmaktadır, özel aracınızla giderken karşınıza çıkacak olan yön tabelasından sağa kıvrılıp dümdüz takip ettiğinizde Gölyazı’ya varmanız mümkün olacaktır. Otobüs ile gelmek isterseniz de, Küçük Sanayi’den kalkan 5/G nolu otobüs ile Gölyazı’ya gelmeniz mümkün ve ayrıca hareket saatleri ve ücret hakkında detaylı bilgi almak istiyorsanız lütfen tıklayınız.
Ulaşımda şahsi araçları ile gelenler belki biraz otopark konusunda sıkıntı yaşayabilir, girişte içeride sağda solda aslında oldukça çok park yeri var ama ilk gelişinizde nereye gideceğinizi bilmediğinizden son noktaya kadar gittiğinizde acaba nereye park etsem derdine düşebilirsiniz.
Neyse ulaşımı, parkı hallettik, artık Gölyazı’yı keşfetmeye başlayalım. Gölyazı’ya girerken bizi kahverengi tabelalar karşılar ki bu renk tabelaları görünce hazine bulmuş gibi sevinirim, ilk karşımıza çıkan tabelada, Bursa Karayolundan göle doğru saptığınızda ilk karşınıza çıkan Gölyazı’ya 5 km kaldı tabelası, dümdüz devam ettiğiniz de ise Gölyazı’nda gezilecek yerlerin bir bir isimlerini görebilirsiniz. Sırasıyla karşımıza ilk olarak Yel Değirmeni çıkacak, daha sonra Aziz Panteleimon Kilisesi, Ağlayan Çınar, Tarihi Gölyazı Hamamı, Sur Duvarları ve Giriş Kapısı, Tarihi Gölyazı Cami ve Sübyan Mektebi ve Gölyazı‘nın kendisi. Adım adım bu saydığım yerleri gezelim, bundan sonrası için önce fotoğraf altına açıklaması gelecek, sayfayı bu şekilde kullanmayı uygun gördüm, siz de sayfayı aşağıya doğru kaydırdığınızda adım adım gezilecek yerleri göreceksiniz.
İlk durağımız yel değirmeni, fotoğrafta görebileceğiniz gibi 12 kanatlı bir yel değirmeni, tip olarak Don Kişot’un değirmenlerine benzemese de yine de güzel ve işlevsel bir değirmen. İçine girdiğimde tahıl öğütmek için değirmen taşını ve silosunu gördüm.
Devam edelim ve bu sefer karşımıza Aziz Panteleimon Kilisesi gelecektir, girişte ki tabelasında yazdığına göre, 19. yüzyılda zenginleşen ve kültürel olarak ilerleyen rumlar bir çok kilise inşa etmişler, fakat günümüze bu kiliselerden ancak Aziz Panteleimon Kilisesi ulaşabilmiş ve Nilüfer Belediyesi tarafından restore edilerek günümüze taşınmıştır. Gölyazı’da konuştuğum insanların dediğine göre burada yılda 2-3 sefer ayin yapıldığı hatta çocukların vaftiz törenleri yapıldıkları söylendi. Kilisenin galerilerinde tren raylarına rastlanmış ve bu yüzden yapının 19. yüzyıl’ın sonlarına doğru inşa edildiği düşünülüyor. Kilise de dikkatimi çeken ilginç bir detay oldu, içerisinde daha önceden sütun olduğunu görüyorum, çünkü direklerin alt kısımları sütun kaideli, fakat en önde ki iki ağaç direk nedense şekilsiz eğri büğrü, diğer direkler normal düz kesim ama bu direklerin özelliği nedir gerçekten merak ettim.
Şimdi ise sırada Ağlayan Çınar Ağacı var, bu çınar ağacının özelliği yan yatmış olmasına rağmen halen daha yaşamına devam etmesidir, yaşı ise 2015 yılı itibariyle 742 olacaktır ve emsalleri olan İnkaya Çınar Ağacı ve Babasultan Köyünde ki Çınar Ağacı gibi aynı türden olup meşhur Doğu Çınarıdır. Ağlayan Çınar’ın önünde mermer bir tabelada Mehmet Okatan aynen şöyle demiştir;
“Tarihin verdiği yorgunlukla yan yatmış ulu bir çınar… Lakin, yaşamaktan umudunu kesmemiş, uzanmış öylesine bağrı yanık, yaprakları hüzün, içi kan ağlarcasına, savaşlara, acılara, kara sevdalara tercüman olurcasına ardında sevgi bahçesi, açamayan gonca bir gül, önünde, oluk oluk gözyaşlarının eseri koca bir göl.”
Ağlayan Çınar ağacının gövdesine ufak bir merdiven koymuşlar ve herkes oradan ağacın çürüyen kısmına bakmakta, merak uyandırıyor acaba içeride ne var diye, bende çıktım baktım ve açıkçası gövdesi çürüyen bir ağacın içi neyse aynen o şekilde. Eminim siz de gittiğinizde siz de bakacaksınız ve neden çıktım diyeceksiniz…
Kiliseden sonra ki durağımız ise Gölyazı Tarihi Hamamı, birazdan göreceğiniz fotoğraflar bilmiyorum ama belki de ilk ve tek olabilir, çünkü tarihi hamam restore edilmiş ve iç ve dış kısmı kafeterya olarak hizmete açılmış. Daha önce hamamların çeşitli kullanımlarını görmüştüm, mesela, hamamı spot beyaz eşya dükkanı olarak kullanan, mermer heykel atölyesi, hediyelik eşya dükkanı olarak kullanıldığını görmüştüm, Gölyazı’da ise bambaşka bir kullanım şekli olan hamam konseptli bir kafeterya, bu gezim ramazan ayına denk geldiğinden ve oruçlu olduğumdan dolayı hamam kafeteryanın lezzetlerini tatma şerefine erişemedim, en kötü soğuk bir şeyler içmek isterdim ve aslında oldukça susamıştım. Kısmet ramazan bayramında ailemle birlikte tekrardan geleceğim ve bu sefer içimde kalan uhdeyi gidereceğim. Bu arada hamam Bizanslılardan kalma olabilir, 700 yıllık bir hamam, daha önceki hamam tanıtımlarından öğrendiğim bir kaç mimari detay vardı mesela saçakları Selçuklu mimarisinde yer alan testere dişi şeklinde, aslına bakarsanız Osmanlılar ile eski Gölyazı Apolyont’un tarihte karşı karşıya gelmesi 1302’li yıllara denk geliyor, o zamanlardan kalma bizans taşları üzerine hamam inşa edilmiş olabilir. Ve bir de bence tarihi önemi çok yüksek olan yazılı bir taş var, taşlar dizilirken dik konması gerekirken yan konmuş ama yine de güzelliğinden bir şey kaybetmemiş. Tarihi Gölyazı Hamamımız bu şekilde, kafeteryanın işletmecisinden öğrendiğim kadarıyla restorasyon sonrası hamam ısınamamış ve hamam varlığını yitirmeden avlusu ve bahçesi kafeteryaya dönüştürülmüş, bence de güzel olmuş, atıl durumda durmaktansa işlevsellik kazanmış, yeni halinde ise, serpme kahvaltılar sunulmakta, soğuk sıcak içecekleri saymıyorum bile, kişi başı 15 Türk Lirası olan kahvaltılarda, 6 yaş aşağısına para alınmıyor. Kahvaltılar 15 çeşitten oluşmakta, kafeterya sabah 8.30 – 9.00 saatleri arasında açılmakta hafta içi ve hafta sonu, akşamları ise 17.30, hafta sonları ise daha geç kapatılmaktadır. Tabi rezervasyon olursa daha geç saatlere kadar da kalabiliyor. Tarihi bir hamam da kahvaltı yapmak istiyorsanız ister gurup ister tekli, bilgi ve diğer sormak istedikleriniz için Sevil Hanım 0533 718 72 49 numaralı telefondan kendilerine ulaşabilirsiniz.
Gölyazı eski bir yerleşim olduğundan Sur Duvarlarına sahipti, yarımadanın bir çok yerinde kalın taşlı surlardan kalma kalıntıları görmeniz mümkün, bir de giriş kapısı mevcut, umarım tahmin ettiğim giriş kapısıdır…
Şimdi ki durağımız ise yarımadada bulunan tarihi bir cami, Gölyazı Camisi ve Sübyan Mektebi, sitemizde tarihi camilerden oldukça çok örnek var, içi dışı minaresi gibi bir çok detay gösterilmekte, yalnız burada elimizde sınırlı resim mevcut, sebebi ise sokakların dar olması, gerekli geniş açıya sahip olamamam, ek olarak ta, ramazan ayında olduğumuzdan köyün bayanları cami içerisinde mukabeleye başlamışlar ve camiye giriş yoktu, yine de cami sitemizde bir çok benzeri olan Osmanlının erken dönemlerinin mimari yapısına uygun bir cami, restore edilerek tekrardan ibadete açılmış. Sübyan Mektebi ise tam bir hayal kırıklığı, tabelalarda yazıyor ama yerine vardığınızda, saçlarla kapatılmış barınak misali bir manzara karşınızda, söylenene göre, kazı esnasında hazine bulunmuş ve üzeri hemen örtülmüş, doğru yalan bilemem ama hikayesi güzel…
Ve artık Gölyazı’nın kendisini tanıtmaya geldik, Gölyazı hakkında yerel bilgiler aldım, bu kişilerden Necdet Amca’ya selamlarımı söyler, kendisinden öğrendiklerime göre, Gölyazı halkı göçmen ve manavların karışımı, Selanik göçmenleri ile yerli halk zaman içerisinde kaynaşmış, köyde eskiden 400 – 500 hane rum yaşarken günümüzde bir tane bile kalmamış, köyün nüfusu 2000 -3000 civarında dediğine göre, en çok hoşuma giden kısımsa, define olaylarından bahsetti, aşağı yukarı her köyde olan define bulanların hikayeleri gibi bir kaç hikaye anlattı, hatta kendi evinde başına gelen bir define hikayesi de anlattı, dediğine göre, rumlar eskiden dut ağaçlarının altına yada ocakların bacalarına saklarlarmış, eskiden bu köyde ipek böcekçiliği yapılırmış ama sonra bitmiş, şimdiler de ise zeytincilik ve balıkçılık, son zamanlar da ise turizm den kazanç sağlamakta. Uluabat gölünde 11 – 12 adet adacık bulunmakta, bunlardan Gölyazı’da yaşam bulunmakta, diğerleri ise şahısların adaları ve adalarda hayvancılık yapılmakta, tam bu yazıyı yazarken aklıma geldi, acaba Gölyazı’nda hiç kaynayan su var mıydı, içilebilecek su kaynağı var mıydı, belki birinden öğrenirim.
Gölyazı’nda benim hoşuma giden ise, yolların parke taşları ile döşeli olması, sokaklar dar biraz ama neredeyse her evin önünde çiçeklerin olması çok güzel, sokaklar caddeler renk cümbüşü, ve ada olması sebebiyle her eve göl manzaralı gibi, kayıklar sandallar boy boy sıralanmış, Gölyazı’nın çocukları şanslı olmalı…
Gölyazı’nda ne gibi aktiviteler yapabilirsiniz derseniz, mesela bisiklet kiralayıp ada turu yapabilirsiniz, sonra göle sıfır mekanlarda kahvaltı yapabilir, balık tutabilir, kafeteryalarda çay sohbeti yapabilir ve en güzeli ise sandallarla açılıp nilüfer çiçeklerini görebilir açmalarına tanık olabilir, diğer adaları gezebilirsiniz. Bizzat benim de denediğim sandal turu oldukça keyifliydi, rüzgarın yüzümü okşaması, çizgi filmlerde gördüğüm nilüfer çiçeklerinin açmış halde su üstünde durduklarını görmek çok keyifliydi. Zaman kısıtlı olmasa Manastır Adasına da gitmek isterdim, çünkü orada bir manastır var ve tarihi önemi büyük.
Aslında en güzel aktivite, sevdiğiniz insanla adanın kıyı şeridi boyunca yürümeniz, parke taşları ile döşeli kaldırımların sular altında kalması, bir çok ağacın sular altında kalması gerçekten çok güzel görüntülere sahne olmakta.
Yazının başında bahsettiğim gibi, Bursa’da belki de gezilecek en güzel ve farklı yerlerden biri Gölyazı, barındırdığı tarihi dokusu, geçmişi, Osmanlı ile olan temasları, günümüze olan varlığı, kısacası, tarih, kültür ve doğanın içiçe geçtiği muhteşem bir yer. Son olarak eklemek istediğim bir şey var, kahverengi tabelalarda Tiyatro diye gösterilen yere gittiğimde, çukurda kalmış ağaçlık bir alan olduğunu gördüm, sanırım henüz gün yüzüne çıkarılmamış, yetkililerin bu işe de el atmalarını rica ediyorum, hayal kırıklığı kötü bir şey…
Ne olursa olsun Gölyazı benim için güzel bir anı oldu. Umarım sizler de benim bu yazımdan sizlere yansıtmaya çalıştığım enerjimi alıp Gölyazı’ya bir ziyaret düzenlersiniz. Bir kaç sandal kaptanı ismi ve numarasını yayınlacağım,
Şimdi bizi gezdiren kaptanımızla sohbetimizi telefondan ses kaydı yapmıştım, ama şimdi dinliyorum ki rüzgar ve sarsıntıdan ne kaptanımızın ismi nede tel numarası kaydolmuş, buradan resmini paylaşacağım kaptanımızın bana iletişimde yer alan telefon numaradan ulaşmasını dört gözle bekliyorum, çünkü bir söz verdim ve yerine getirmezsem üzülürüm… Lütfen sevimli Hasan’ın dedesi bana ulaşsın…
Diğer bir kaptanın ismi ise Bülent ve Teli : 0536 49 66 238 ayrıca ada boyunca denk geldiğim diğer kaptanların isimlerini de yazayım…
0532 371 63 67 ( can yeleği bulunur )
0535 632 46 51
0507 649 85 28 ( mustafa kaptan )
0546 247 36 34 ( ibrahim kaptan )
3 comments